Çok büyük bir yayla, etrafını patikalarla dolu bir orman kaplıyor. Tam göbeğideyiz yaylanın. Bir göletin yanı başındaki tesbih ağaçının gölgesindeyiz, ağaca dayalı bir gitar ve yanında toplanmış bir piknik sepeti. Altımızda buruşan bir örtü, biz ise üstünde taze çilekleri yiyoruz anlamsızca gülüp müzik dinliyoruz, alabileceğim kadar keyif alıyorum. Daha huzurlu olduğum bir an düşünemiyorum. Gölette bir kıpırdanma oluyor. Farkedip hemen koşuyorum, küçük bir kurbağa toprağa doğru
çırpınıyor. Gülümseyip meraklı gözlerle beni izleyen güzel kıza dönüyorum. Dudaklarım aralansada bişey demek gelmiyor içimden, çünkü anın büyüsünü bozmak istemiyorum. Yavaşça kalkıp yanıma geliyor, suyun içine meraklı gözlerle bakıyor. Elini tutuyorum yavaşça gözlerime kenetleniyor gözleri, elimi asla bırakmaak istemiyormuşçasına sıkıyor ve bir anda beni ağacın altına doğru çekiyor. Sakince oturup ayaklarını uzatıyor, yanına uzanıp başımı bacaklarına koyuyorum. O manzaraya, ben ise ona dalıp kalıyorum. Ona bakmaya devam ettiğimi farkedince gülümsüyor ve yanakları pembeleşiyor. Saçlarını okşuyorum. Güneş ışığını yansıtan o güzel gözlerine bakıyorum ve yavaşça hafif bir uykuya dalıyorum.
Böyle anlar yaşadığımda veya böyle hayaller kurduğumda