Dünyadaki dil ve kültür çeşitliliğine rağmen bazı temel duyguların ifadesinde dünyanın her yerinde aynı mimikler kullanılır. Öfke, üzüntü, korku, tiksinme ve şaşırma gibi duyguların neden olduğu mimikler evrenseldir.
Bu gerçeğin, insanın temel duygularını ifade etme çabasının, henüz sözel dilin gelişmediği ilkel çağarlarda başlamış olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. İnsan sözel ifadeleri henüz geliştirmediği çağlarda, çevresindeki insanlara korktuğunu, şaşırdığını, sevindiğini vb. anlatmak için mimiklerini ve jestlerini kullanmıştır.
Şaşırmak, aslında korku ile yakından ilişkilidir. Şok edici bir durumla karşılaştığımızda gözlerimizi iyice açarız ve çenemiz aşağıya doğru düşer. Bu hareket, çevremizdeki insanlara bizi korkutan ya da şok eden bir durumun olduğunu anlatır. Büyük ölçekli antropolojik çalışmalar, örneklem sınırlılığından dolayı kesin bir sonuca varmamıza engel olsa da ortak ifadelerin gelişimine dair ileri sürülen hipotez Darwin’e kadar geri gider. Bu hipoteze göre; atalarımızdan miras kalmış her ifadenin doğal ve bağımsız bir kökeni vardır. Bu tür hareketler bir defa edinildiğinde bir iletişim aracına dönüşür. Duygulara dair iletişimin bu erken biçimi, akraba ve kabilemizdeki diğer insanlara tehlikeler konusunda uyarıda bulunabilmemize imkan vermiş ve doğal seleksiyonda önemli bir avantaj sağlamış olabilir.
Bu fikir, Darwin tarafından geliştirilen yüzsel geri bildirim teorisi ile ilişkilidir. Bu teoriye göre yüz ifadesi, duyguların oluşumuna katkı sağlar, duyguyu besler. Başka bir ifadeyle; eğer şaşkınlığımıza yüz ifademiz eşlik etmezse şok duygusunu tam olarak hissedemeyiz.(alinti)